CİNSİYET EŞİTLİĞİ POLİTİKASI

CİNSİYET EŞİTLİĞİ POLİTİKASI

Dünyada tüm alanlarda kadın erkek eşitsizliğinin sürmesi, kadınların siyasete ve işgücüne katılımının çok düşük oranlarda olması, sağlık hakkının hayata geçirilmesinde ve sağlık statüsündeki eşitsizlikler, ayrımcılık alanları olmayı sürdürmektedir.

2017 yılı Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uçurum Endeksi’ne göre, Türkiye 144 ülke arasında 131. sırada bulunmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde İsrail (44), Tunus (117), Birleşik Arap Emirlikleri (120), Bahreyn (126), Cezayir (127), Kuveyt (129) ve Katar (130) Türkiye’den daha üst sıralardadır.

Derneğimizin faaliyet gösterdiği Sağlık alanında geliştirilen normlar, Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve bu alanda çalışan uluslararası sivil toplum kuruluşları tarafından kabul edilmiş ve uluslararası mevzuat ile güvence altına alınmış temel değerlerdir.

Kadınların güçlenmesi, kadınların, eğitim istihdam, karar mekanizmalarına katılım, sağlık gibi birçok alanda haklarının yaşama geçirilmesi, bu alanlarda ayrımcılığa maruz kalmadan var olabilmeleri anlamına gelmektedir. Kadınların güçlenmelerinin koşullarını yaratacak olan her türlü ayrımcılıktan uzak yaşama hakları, 1979’da Kadınlara Yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi CEDAW ile garanti altına alınmıştır. Sağlık hakkının uluslararası sözleşmelerle tanınması, devletlere, sağlığın korunması, geliştirilmesi, sağlıklı olmaya engel olan koşulların ve etmenlerin ortadan kaldırılması ve insanların sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması konusunda belirli yükümlülükler getirmiştir.

Baktığımızda kadın ve çocuklar, bir ülkenin geleceği ve umudu olmalarının yanı sıra, toplumun en kırılgan grubunuda oluşturmaktadırlar. Bu nedenle en iyi koşullarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyümeleri ve gelişmeleri için en uygun ortamın hazırlanması, geleceğe dönük fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması yaşamsal önem taşımaktadır. Yaşamın ilk 2 yılı için hayati önem taşıyan emzirme konusunda anneleri daha çok desteklemeli emzirme hakkından anneyi anne sütü alma hakkından da bebeği mahrum etmemeliyiz.

Dünyada tüm Uluslararası ve Ulusal sağlık otoriteleri bebekler için en ideal beslenme şeklinin ilk 6 ay sadece anne sütü ile emzirilerek beslenmesi olduğunu ifade etmekte olup emzirmenin hem anne hemde bebek için en önemli sağlık hakkı olduğu söylemektedirler.

Küresel Emzirme Kolektifi’nin (DSÖ-UNICEF) 2030 yılına kadar ilk 6 ay sadece anne sütü alan bebek oranını %60’a çıkarma hedefi düşünüldüğünde çalışmaların sürdürülmesi, savunuculuk çalışmalarının artırılması gerektiği çok açıktır. Hamilelik, doğum ve çocuk bakım süreçlerinin sorumluluğu en çok kadına yüklenmektedir. Temas derneği olarak bu bilgiden hareketle annenin söz konusu eşitsizliklerden nasıl etkileneceğini, bu eşitsizliklerin gündelik pratiğe nasıl yansıdığını ve ne tür zorluklar yarattığını bilmesi, emzirme danışmanının bu konularda anneye farkındalık kazandırmasını ve bakım sorumluluğunun baba ve diğer yakın çevre ile paylaşılması konusunda danışmanlık vermesini sağlamak temel politikamızdır.

Bebeğe bakım veren kişilerin yaşamın ilk yıllarından başlayarak çocuklarını toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bilincinde olarak yetiştirmesi, ilerleyen zamanlarda bu eşitsizliklerin giderilmesi için temel oluşturacaktır.

Emzirme dönemi kadının çevre desteğine en çok ihtiyaç duyduğu, ancak emzirmek, emzirememek, bebeğe bakım verme biçimi gibi konularda en fazla baskıya maruz kaldığı, psikolojik şiddet başta olmak üzere diğer şiddet türlerini yaşama olasılığının arttığı bir dönemdir. Belirtilen dönemler kadının beden ve ruh sağlığı açısından çok önemli, sosyal ve kurumsal destek biçimlerine en çok ihtiyaç duydukları dönemlerdir. Ancak toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve kadınların maruz kaldığı cinsiyet temelli ayrımcılık, hem toplumsal alışkanlıklar hem de sağlık politikaları yolu ile bu dönemde yeniden üretilmekte ya da daha da pekişmektedir. Bu dönem kadının yetersizlik, suçluluk gibi olumsuz duyguları sıklıkla deneyimlediği bir dönem olmakla birlikte kimi kadınlarda cinsiyete özgü olan lohusalık depresyonu da görülür. Emziren anneyle çalışan profesyonel danışmanların cinsiyete dayalı eşitsizlikler ve bunların nasıl ele alınacağı ve nasıl giderilebileceği gibi konularda duyarlılık kazanmış olması, kadına ve çevresine yardım konusunda da daha yetkin olmalarını sağlayacaktır.

Ülkemizde kimi yörelerde hala bebek konusunda erkek cinsiyet beklentisi vardır. Bu beklenti kız bebeğin daha az beslenmesine ve daha az bakım görmesine, ve anneye şiddet uygulanmasına neden olabilmektedir. Bu eğitimler, tüm aileyi kapsayan danışmanlık uygulamaları yoluyla sağlık profesyonellerinden danışanlara yönelen bir bilinçlendirme akışını sağladığı gibi uzun vadede toplumsal bilinç değişimine de katkıda bulunacaktır.

Ayrıca Türkiye coğrafi konumu nedeniyle birçok mülteci ve göçmen için ilk giriş ve geçiş noktasıdır. Daha önce benzeri yaşanmamış bir mülteci akını sonucunda ülke şu anda yaklaşık 4 milyon kayıtlı mülteciye ev sahipliği yapmakta ve onlara insani yardım ve destek sağlamaktadır.

Dernek olarak mülteci topluluklardaki bebekli aileler için emzirme ve anne sütü alanında kısıtlı şartlarda devam ettirmekte olduğumuz ücretsiz danışmanlık desteğimizi sürdürmenin yanında eşitsizliklerle mücadele kapsamında verebileceğimiz danışmanlık desteğini güvenli annelik, aile planlaması, kadın ve çocuk sağlığı alanlarında genişleterek daha geniş topluluklara yardım ve desteği hedeflemekteyiz.